Ana SayfaKALKINMA BAKANI YILMAZ, "BÜYÜME MODELİMİZİN İTİCİ GÜCÜ ÖZEL SEKTÖR"----

KALKINMA BAKANI YILMAZ, "BÜYÜME MODELİMİZİN İTİCİ GÜCÜ ÖZEL SEKTÖR"

14 Haziran 2012 - 12:09 borsagundem.com

2010 ve 2011 yıllarında rekor oranda büyüyen Türkiye, özel sektör
kaynaklı büyüme modeliyle yoluna devam ediyor.
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz gelecek dönemde de özel sektöre
önemli görevler düştüğünü belirtiyor.
Koç Holding?in Kurumsal yayın organı Bizden Haberler Dergisinin
sorularını yanıtlayan Yılmaz, şunları söyledi:
"Türkiye 2011 yılında yüksek büyüme rakamlarına ulaştı, istihdamını
en çok artıran ülke oldu. Türkiye'nin bu performansa erişmesinde katkı
sağlayan noktaları neler olarak değerlendiriyorsunuz?
Ülkemizin bugünkü başarılı performansını değerlendirirken son 10
yıllık döneme değinmekte yarar görüyorum. Bu dönemde kararlılıkla
uygulanan makroekonomik politikalar ve yapısal reformlarla ekonomimiz
güçlendirilerek dış şoklara karşı kırılganlığı azaltılmıştır.
Ekonomide sağlanan güven ve istikrar ortamı da gerçekleştirilen
yapısal dönüşüm hamlesine önemli katkılar sağlamıştır. Geleceğe dair
belirsizliklerin azaldığı bu ortamda ekonominin tüm aktörleri daha
uzun vadeli bir bakış açısıyla geleceğe bakabilme ve karar alabilme
imkânına kavuşmuştur.
Bu dönemdeki kazanımlardan en önemlilerini yüksek büyüme oranlarına
ulaşırken aynı zamanda enflasyonun hızla düşürülerek tek haneli
rakamlara indirilmesi, işsizlik oranının küresel krize rağmen aşağı
çekilmesi, kamu borç stoku ile merkezi yönetim bütçe açığının milli
gelire oranlarının düşürülmesi, bankacılık sektörünün güçlü sermaye
yapısını koruması, ekonominin giderek normalleşmesine paralel olarak
reel faiz oranlarının düşmesi sayesinde özel sektör yatırımlarının
artması ve böylece özel sektör kaynaklı bir büyüme modelinin
gerçekleştirilmesi şeklinde sıralayabiliriz.
Sağlam makroekonomik temellere kavuşmuş bir yapıdaki Türkiye
ekonomisi, güçlü bir orta vadeli programla belirsizliklerin
azaltılması, sermaye girişinin devam etmesi, faiz oranlarının düşük
seviyelerde kalması ve kredi genişlemesi sonucunda 2010 ve 2011
yıllarında yüksek bir büyüme performansı yakalamıştır. Bu süreçte
küresel krize karşı tüm politika araçları orta vadeli bir perspektifle
zamanında ve kararlı bir biçimde kullanılmış, belirsizlikler kısa
sürede ortadan kaldırılarak ekonominin hızlı bir şekilde canlanmasına
katkı sağlanmıştır. 2010 yılındaki yüzde 9,2 ve 2011 yılındaki yüzde
8,5 oranındaki büyüme hızlarıyla Türkiye OECD üyesi ülkeler arasında
en yüksek büyümeyi gerçekleştirmiştir.
2011 yılında GSYH içinde, yüzde 9,2 oranında büyüyen sanayi sektörü
oldukça etkili olmuş, imalat sanayii ise yüzde 9,4 oranında büyüme
kaydetmiştir. Büyüme hizmetler sektöründe yüzde 9, tarım sektöründe
yüzde 5,3 oranında gerçekleşmiştir. Bu oranlar hizmetler sektöründe
2004 yılından beri, tarım sektöründe ise 2005 yılından bu yana
gerçekleşen en yüksek büyüme oranlarıdır. 2010 yılından sonra 2011
yılında da büyümenin temel kaynağı yurtiçi talep (özel tüketim ve
yatırım) olmuştur.
2011 yılında büyümedeki olumlu gelişmeler, işgücü piyasalarına da
yansımıştır. İstihdam edilenlerin sayısı 2011 yılında bir önceki yıla
göre 1 milyon 516 bin kişi artarak 24 milyon 110 bin kişiye
ulaşmıştır. Aynı dönemler itibarıyla işsiz sayısı 431 bin kişi
azalarak 2 milyon 615 bin kişiye gerilemiştir. Böylece işsizlik oranı
2.1 puan azalarak yüzde 9,8 seviyesinde gerçekleşmiştir. 2011 yılında
işgücüne katılma oranı, bir önceki yıla göre 1.1 puanlık artışla yüzde
49,9 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran erkeklerde bir önceki yıla göre
0.9 puanlık artışla yüzde 71,7, kadınlarda ise 1.2 puanlık artışla
yüzde 28,8 olmuştur. Bu kapsamda, işgücüne katılım oranı artarken
işsizlik oranının düşmesi memnuniyet vericidir.
Bu performansın yakalanmasında özel sektör nasıl katkı sağladı?
2003-2011 dönemi boyunca sağlanan mali disiplin sayesinde kamunun özel
sektörün kullanabileceği kaynaklar üzerinde geçmişte olduğu gibi aşırı
talep yaratmasının önüne geçilmiştir. Diğer bir ifadeyle, kamunun
kaynak kullanımında özel sektörü dışlayıcı baskınlığı azaltılmış,
böylece büyümenin lokomotifi olarak özel sektörün ön plana çıkması
sağlanmıştır. Nitekim özel sektör 2011 yılındaki büyüme performansının
elde edilmesinde önemli rol oynamıştır.
2011 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 22,8 oranında artan özel
sektör sabit sermaye yatırımlarının büyümeye katkısı 4.5 puan
olmuştur. Bu kapsamda, özel sektör sabit sermaye yatırımlarının GSYH
içinde 2010 yılında yüzde 15 olan payı, 2011 yılında yüzde 18,1'e
yükselmiştir. 2011 yılında özel sektör makine-teçhizat yatırımları
yüzde 25,8, inşaat yatırımları yüzde 16,4 oranında artmıştır.

Bu çerçevede Koç Topluluğu şirketlerinin ülke ekonomisine olan
katkıları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Daha önce de belirttiğim gibi büyüme modelimizin itici gücü özel
sektörümüzdür. Bu kapsamda, Dokuzuncu Kalkınma Planı'nda geleneksel
sektörlerde katma değeri yüksek ürün ve faaliyetlere ağırlık verilerek
uluslararası rekabete uyum sağlayacak yapıya dönüşümün desteklenmesi,
orta ve yüksek teknoloji seviyesindeki otomotiv, beyaz eşya, makine,
elektronik sektörlerinde ise Türkiye'nin önemli üretim merkezlerinden
biri olması öngörülmüştür.
Bu açıdan değerlendirdiğimizde, özel sektörün 2000'li yıllarda önemli
başarılar gösterdiği ve özellikle gıda, mobilya, giyim, televizyon,
beyaz eşya gibi ürünlerde ulusal markalar yaratıldığı görülmektedir.
Hatta bazı ürünlerde bu ulusal markalar uluslararası markalara
dönüşmüş ve uluslararası ticaret kanallarında etkin hale gelinmiştir.
Bu başarıda şüphesiz otomotiv, beyaz eşya ve savunma sanayine dönük
öncü girişimleri ile Koç Topluluğu şirketlerinin katkısının olduğu
görülmektedir. Örneğin, beyaz eşya sektöründe yenilikçi ve ulusal
pazarın lideri konumunda olan Koç Topluluğu firmalarının faaliyetleri
Ar-Ge ve inovasyon altyapımıza ciddi katkılar sağlamıştır. Türk
otomotiv sektörünün öncülerinden olan Ford Otosan, 2011 yılında
ihracat açısından sektörde lider konumundadır ve çevreye duyarlı
üretim tesisleri ile dikkat çekmektedir.
İmalat sanayimizin yapısına baktığımızda düşük teknoloji
sektörlerinden orta teknoloji sektörlerine doğru bir dönüşümün
gerçekleşmekte olduğunu görüyoruz. Ancak, AB ülkeleri ile
karşılaştırıldığında, yüksek ve orta-üstü teknoloji sektörlerimizin
ihracat içindeki payı hala düşük kalmaktadır. Bu kapsamda, planda
öngörülen dönüşümün sağlanması yolunda özel sektör firmalarımıza
önemli görevler düşmektedir. Firmalarımız üretkenliğin, yeniliğin,
Ar-Ge faaliyetlerinin, iyi yönetişimin ve yatırımların artırılmasına
önem vermelidir. Yüksek katma değerli ürünlerle kârlılıklarını
artırmalı, piyasada daha istikrarlı ve daha kalıcı olmalıdır. Bu
amaçla, firmalarımız orta-uzun vadeli düşünmeli, rekabet
stratejilerini düşük fiyatın yanında ürün farklılaştırma ve yenilik
yaratma üzerine kurmalıdır.


Foreks Haber Merkezi ( [email protected] )
http://www.foreks.com
http://twitter.com/#!/ForeksTurkey